29 Temmuz 2013 Pazartesi

Kaplumbağalar da Uçar...



Uzun zamandır bilgisayarımda izlenmeyi bekleyen bir filmdi ‘Kaplumbağalar da Uçar’.

Vicdanımı tüketen ve beni bu yazıyı yazmaya iten duygularıma ‘Aklın başına yeni mi geldi?’ dedi.



Irak Savaşı zamanlarında, savaşın tek masum tarafı olan çocukların hikayesi...

Film o kadar sert ki gerçeklikten çok uzak dedim önce. Sonra düşündüm; kimin gerçekliğinden? Tertemiz hayatımızın gerçekliğinden mi uzak?

Şu dünyada Kabil Habil'i öldürdüğünden beri harcanmış, tek bir temiz ömür yok.

Anlımız ak değil, hepimiz kocaman kara lekelerle yaşıyoruz.

Çünkü hemen yanı başımızda insanlar birbirlerinin yüreğini söküp yiyor, çocuklar, kadınlar tecavüze uğruyor.

Tüm bunların yaşandığı bir dünyada temiz mi olduğumuzu zannediyoruz?

Suriye’de, Srebrenitsa'da, Myanmar’da dünyaya gelmemiş olmamız mı temiz kılıyor bizi?

Ya da gözü dönmüş hasta bir insanın bizim değil de Ayşe’nin, Fatma’nın, N.Ç.’nin, Ali’nin karşısına çıkması mı?

Sizce de çok ince bir çizgi değil mi kaderlerimizin bu insanlardan farkı?

Artık haber değeri bile taşımayan tecavüz olaylarını görmezden geldiğimiz sürece,

Hala inançları, dilleri, renkleri yüzünden insanların öldürüldüğü, aşağılandığı bir dünyada ağzımızdan çıkan tek söz ‘ahh!’ olduğu sürece,

Savaşlara taraf olduğumuz, ölü sayılarına yönelik istatistiklerde kanımız donmadığı sürece,

Ordularımızla, nükleer santrallerimizle, silahlarımızla övündüğümüz, güçlülüğümüzü bu varlıklara bağladığımız sürece,

Bizi sokmayan yılanlar bin yaşadığı sürece,

Hepimiz kirli,
Hepimiz çocuk katili,
Hepimiz tecavüzcüyüz.


Dip Not:Filmin adı epey ilginç. Meğer bir kürt hikayesine dayanıyormuş bu ad. Hikayeyse
şöyle;


Göl kenarında yaşayan bir kaplumbağa sürekli çevresindeki kuşları izler onlara imrenirmiş. Zamanla bu kuşlarla arkadaş olmuş ve onlarla hislerini paylaşmış. 
Küçük kaplumbağa gölün diğer tarafına gitmek istiyormuş ama kendi gidecek olsa bir ömür sürermiş bu gezi.

 "Keşke sizin gibi uçabilseydim" demiş kaplumbağa. Kuşlarsa bu dileğini yerine getirmek istemişler. 

"Uçabilirsin" demişler kaplumbağaya, "kaplumbağalar da uçar." 

Bir dal almış iki kuş. İki yandan tutacaklar ve kaplumbağayı karşıya geçireceklermiş. "Tek yapman gereken dalı sıkıca ısırmak demişler."

Isırmış kaplumbağa. Yükselmiş, yükselmişler. Uçmuş, uçmuşlar.

Kaplumbağa korkmuş yükseklerden. Heyecanla bağıracağı an çenesi açılmış, suya düşmüş.


Ait olduğu yere.


Kendi yavaş, imkansız hayatına...




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder